Hazır mısınız? Dark Academia belasına giriş yapıyorum. Aslında Dark Academia (Karanlık Akademi); bir alt kültür ve internet estetiği olarak tanımlanıyor. Yüksek öğrenim, sanat, literatür gibi kavramların idealize edilmesi ve yüceltilmesi durumuna dönmüş durumda. Üniversite koridorlarında çokça oyalanmış birisi olarak ben de etkilendim ister istemez.
Hatta yanlış yorumladığım da oldu çoğu kez. Bitkinlikten gözlerimin altında mor halkalar oluşunca kafamdaki "estetik" halinin yok olduğu anları göz önüne alırsak, uzaktan hoş ama içine girince bir hayli yorucu olan bir şey. Mola verip tekrar geri dönmüş bir birey olarak heyecanlandım ve etkilendim. Tabi ki şatolar ve kuleler yerine dershane sıralarıyla yaşadık o dönemi ama iyi ki yaşamışım diyorum.
Hazırsak çat diye giriş yapıyorum.
Oxford' un derinliklerine dalıyoruz. Babil' e. Dünyaca ünlü Kraliyet Çeviri Enstitüsüne farklı ülkelerden yetiştirilmek üzere çevirmenler getirildiğini düşünün. Pek çoğu küçük yaşta Britanya'ya ayak basmış. Burada öğrendikleri farklı dillerle ve bizzat kendi ana dilleriyle çeşitli çeviriler yapıyorlar ve bazı sihirli noktalara dokunuyorlar. Aynı zamanda gümüş işlemenin de merkezi olan Babil kulesi, Oxford kasabasının tam ortasında karşımızda beliriyor.
** Yorum Baloncuğum **
Kitabımızın ana karakteri Robin, Oxford'a küçük yaşta getirilmiş bir Çinli genç. Tanıtım yazısında da belirtildiği haliyle: "Gümüş-işleme yani çeviride kaybolan anlamın, büyülü gümüş külçelerle ortaya çıkarılması sanatı"nı icra etmek üzere yetiştirilen bir öğrenci.
Bir gün Babil'e hizmet etmenin, minnet duyması için örülmüş bir ağ olduğunu fark edip, anavatanı Çin'e ihanet edip etmediğiyle alakalı düşüncelere kapılıyor. Tabi onu bu duruma sürükleyen Hermes Cemiyeti'nin ortaya çıkışı ve sonrasında gelişen olaylar silsilesi (Valla spoiler değil. Baktım arka kapak yazısında da bu bilgiyi vermiş)
Kendimi okurken kütüphanede, Oxford'da, balolarda, yeşillik bir arazide kolumun altına sıkıştırdığım kitaplarla yürüyormuş gibi hissettim. Karakterlerin fikirlerine, tartışma ortamlarına da bolca yer verildiği için, havada asılı soru işaretleri pek kalmıyor. Farklı dillerde farklı anlama gelen kelimeleri ve onların etimolojik yaklaşımlarını da, gerek sayfa altındaki açıklamalarla, gerek karakterlerin kendi aralarında geçen konuşmalarla yeterince alıyorsunuz.
Koşturmacalı bir polisiye beklememek gerekiyor. Olaylar derin ve yavaşça ilerliyor fakat içine girip ortak olabiliyorsunuz. Sonuna yaklaştığınızda içinizi bir heyecan kaplıyor. Olayların serim ve düğüm noktaları arasında akademi havasına doyuyorsunuz.
Tabi bunun 600 küsür sayfaya yayılmasını fazla uzun bulan okurlar da var. Yani daha kısa sürede sonuca ulaşılabilirdi. Sömürgecilik üzerinden bazı devlete sempati bazılarına ise antipati geliştirme gibi bir hava da seziliyor. Araştırmalarıma göre bundan rahatsız olan bir kitle de var. O konuda ben de biraz kararsız kaldım yorumlardan bağımsız olarak. Detay verirsem spoiler'a girecek o yüzden tadında bırakıyorum.
Kısacası o atmosferi özlediysen ve sindirerek okumalar yapmayı seviyorsan tavsiye ediyorum sevgili okuyucum. Fazla kitap göz çıkarmaz diyerekten çok öpüyorum :*
sevdin yani :)
YanıtlaSilSevdim ya ^_^ Ama sonlara doğru bi " bitir artık mori daha yemek hazılayacağım " moduna girsem de beni baya tatmin etti :))
Sil