Geçen teyzemin evinde sakladığı fotoğraf albümünün arasından düşenlerdi bunlar. Tabi nostaljik bünyem hemen bir zaman yolculuğuna çıktı. Polaroid makineler, kartpostal ve mektup devri, tuşlu ve döndürerek numaraları çevirdiğimiz ev telefonları, camlı büfeler, kocaman duvar saatleri..
Bizimkiler hala saklıyor bu kareleri. Tek dişli, tavuk ibiği gibi saçlarımın olduğu fotoğrafları incelerken başta bir sinirlendim. " Bu nasıl tip, insan biraz süsler giydirir " diye. Sonra fark ettim ki asıl mevzu doğallıktı.
Fotoğrafın köşesinden fırlayıp poza karışmak, dağınık saçlar, renkli elbiseler, sokakta taso ve misket oynarken çekilmiş habersiz anlar. Geziye falan gidildi mi hemen filmler yenilenir, eski koca siyah makine yanımıza alınırdı. Dönüş yolunda filmleri yakmayalım diye çantanın en dip köşesine atılan fotoğraf makinesi, arada bir kontrol edilirdi. Yerinde duruyorsa bir ohh çekilir sonra doğruuuuuca filmleri banyo ettirmek için fotoğrafçının yolu tutulurdu.
Geri dönüp bakınca yorucu görünen bu süreç, zahmetini; heyecanın içinde eritir, kaybolurdu. Bu açıklamayı getirdim çünkü başka bir şey gelmedi aklıma.